30 Ocak 2014 Perşembe

Bir Selanik akşamında "Piensa en mi"



Bu şarkının bende tuhaf bir hikâyesi var. Yunanlı dostumun daveti üzerine üç dört gün kalıp gezmek için Selanik’e gitmiştim. İki yıl kadar oluyor. Kenti çok beğendim, bizim İzmir’e benzettim biraz; ama İzmir’i de çok fazla bildiğimi söyleyemem. Müzeleri filan gezdim. Şansıma hava da hep güzel gitti. İnsanlar çok sıcakkanlıydı. Hepsinden güzeli, işyerinden birkaç günlüğüne izin almış olmak ve çoluk çocuk sorumluluğu olmaksızın tek başına dolaşmaktı tabii. Bir akşam, dostum beni arkadaşlarıyla buluşup yemek yiyeceğimiz bir yere götürdü. Gittiğimizde, arkadaşları gelmişti, tanışma selamlaşma faslından sonra oturduk. Kapalı mekânda sigara yasağı olmasına karşın, fosur fosur içiliyordu. O akşam içtiklerimden değil de sigaradan kafayı bulduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu iki hanımdan biri hiç İngilizce bilmiyor, diğeri de ancak birkaç kelime biliyordu; benim arkadaşım da onları çok özlediğinden ve aramızda rahat, teklifsiz bir dostluk olduğundan benimle pek ilgilenmedi. Hemen hemen hiç ağzımı açmadan yemek boyunca oturdum. Öyle ki, tek kelime Yunanca bilmememe karşın, gecenin sonuna doğru, sanki içimde konuştuklarını anlamama ramak kalmış gibi bir duygu oluşmuştu. Gece bitti, biraz yürüdük, sonra bir taksi bulup doluştuk. Arkada, ortada oturuyordum. Radyo çalıyordu. Herkesin halinden memnun olduğu, çakırkeyif bir sessizlik vardı arabada. Güzel bir müzik sistemi vardı adamın. Kararında bir ses düzeyi ile, bu şarkı çalmaya başladı. Almodovar’ın “Tacones Lejanos” [Yüksek Topuklar] filminin müziklerinden biridir. Filmde çok duygulu bir sahnenin müziğidir bu; filmi anımsatmanın ötesinde, sözleriyle, melodisiyle, filmden bağımsız olarak da çok sevdiğim bir parçadır. Birden garip bir şey oldu, gözlerimden istemsiz olarak yaşlar akmaya başladı. Üzgün değildim, her zaman olduğumdan daha duygulu değildim. Ne oldu bana bilmiyorum; ağlamıyordum ama gözlerimden sicim gibi yaşlar iniyordu. Önce şoför fark etti, gözlerini kocaman açtı önce, sonra gülümsedi aynadan. Bir şey söylemek istedim ama sanki rüyada gibi, bir türlü ağzımı açıp bir şey söyleyemiyordum. Bir Almodovar filminin içindeydik sanki: güzel bir akşamda, camlar açık hızla giden bir otomobilin içinde "piensa en mi" çalıyor, benim gözlerimden yaşlar boşanıyor ve herkes bir parça endişeyle dönmüş bana bakıyor; ama bir şey sormuyor ya da söylemiyor. Bu İspanyolca şarkıyı dinlerken, Türkçe düşünüp hayıflanıyorum; İngilizce konuşmam gerek ama aklıma kırık dökük birkaç Almanca sözcükten başkası gelmiyor. Ne söylersem söyleyeyim arabadaki üç kişi zaten bir şey anlamayacak, ben de ortak lisanı kullanıyorum: gözyaşları içinde gülümsüyorum. Şarkıyı dinlemeye devam ediyoruz. Esintiyle deniz kokusu doluyor arabanın içine. Hayat güzel. 

4. Nisan 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder