22 Şubat 2013 Cuma

Cesare PAVESE’in Yaşama Uğraşı (Günlükler 1935-1950)[1] adlı yapıtından seçmeler


1935

6 Ekim
Ta başından, şiire yoğunluğunu veren, aslında o güne kadar sezilemeyip birden çıkar yol olduğu anlaşılan iç değerlerdir.

9 Ekim
Her şair tatmıştır acıyı, şaşkınlığı, sevinci. Büyük şiir karşısında duyduğumuz hayranlık, hiçbir zaman ondaki şaşırtıcı ustalıktan değil, içindeki yepyeni buluşlardan ileri gelir. Bir sıfatın daha önce birlikte görülmediği bir isimle yan yana getirildiğini gördüğümüzde heyecanlanıyorsak, bundaki incelik, yaratıcılık parıltısı, şairin ustalığı değil, bu birleşmenin aydınlığa çıkardığı yeni gerçeklerden duyduğumuz şaşkınlıktır bizi etkileyen.
İmgelerin etkileme gücü, üzerinde durulmaya değer bir konu. Sözgelimi, bir turnanın, bir yılanın ya da bir ağustosböceğinin; bir bahçenin, bir yosmanın ya da rüzgârın; bir öküzün, bir tazının, bir yol kavşağının biçimleri. Her şeyden önce uzun soluklu eserlere uygun imgelerdir bunlar, çünkü insanlara ilişkin önemli olguların titizlikle anlatılması sürecinde dış nesnelere şöyle bir bakıvermeyi temsil ederler. Derin bir soluk almak gibidirler, pencereden dışarı bakmak gibi. Süslü ayrıntılarına rağmen, sert, çok renkli bir bütünden yalnız en gerekli çizgilerle yontulmuş olmalarında yaratıcılarının bilinçaltı yalınlığını belli eden bir hava var. Basit düşüncelerin doğal sınırlılığını koyuyorlar ortaya. Açıkça ve dürüst bir tutumla bir araç olarak kullanıyorlar doğayı, anlatının özüne göre nitelikçe daha aşağı bir şey gibi. Bir oyalanma gibi.

10 Kasım                                                    
Şiirlerimde rastlanan kimseler, bir zamanlar bırakıp kaçtıkları köylerine dönen, oraya dönmekten sevinç duyan, yalnız renkli ve çarpıcı şeyleri gören insanlardır; çalışmaktan pek hoşlanmayan, en basit şeylerden tat alan, iriyarı, iyi yürekli, yargılarında kesin, fazla acı çekemeyen, doğaya uymaktan ve bir kadının mutluluğundan hoşnut, ama aynı zamanda özgürlüğün ve “kendi başına olmanın” tadına da varabilen, her sabah yaşamaya yeniden başlamaya hazır insanlar…

29 Aralık
Şiir yazmakla bir konu üzerinde çalışmak arasında bana daha fazla ve sürekli rahatlık vereni ikincisidir. Gel gelelim, her zaman şiir yazmayı düşünerek çalıştığımı da unutmuyorum. Ama temelde, insana can veren kanın akıp gittiği kapanmaz bir yaradır şiir yazmak.


1936

17 Şubat
Denklikler aramak, şiirleri yazarken bunları (gizli konu/somut birlik ve aydınlanma/tinsel birlik) ortaya koymak demektir; bunu yapmanın çeşitli yolları vardır: Doğayı (konular dünyası) kesin bir bütün olarak değerlendirmeye alışmak; daha önceki şiirlerin yankılarına ve çağrışımlarına sağduyulu şekilde kendini bırakmak; kısacası konuların yerlerini hesaplayarak onları akıl yoluyla aramak ve aklı devreye sokmaksızın, sezgisel yoldan geçmişin ritmik dalgasına kendini bırakmak. Bir şiir yazarken kendi kendine, “Dünyanın zaten kısmen tanıdığım bir başka köşesini keşfediyorum” demek, bilinenlere göndermelerle bu keşfin gerçekleşmesine katkıda bulunmak, kısacası kendi geçmişinde nelerin iyi ve haklı olduğunu görmek. Asla bilinmeze sıçradığını, bir sabah birden yeniden doğduğunu iddia etmemek. Önceki akşamın izmaritlerinden yararlanıp zamanın –önce ile sonranın- yalnızca bir saplantı olduğundan emin olmak. Ama hepsinden önemlisi yılanlaşmamak, asla üstündeki deriyi atmamak; çünkü önceden yaşanmış olanlar dışında insanın elinde kendine özgü, yaşanmış ne vardır ki? Öte yandan, dengeyi korumak, çünkü hâlâ yaşamakta olduğu dışında ne yaşayacaktır ki insan?

10 Nisan
Her zaman ahlâk duygusuna sahip bir insan sandım kendimi, çünkü geçirdiğim tatlı anlar –tam deyimi bu- yüzünden ortaya çıkan sorunların üstüne üstüne gidip onlara bir çözüm bulacağım yerde, birtakım kuruntulara kaptırdım kendimi.
En beylik, en umutsuz anlamıyla bir enayiyim ben. Nasıl yaşayacağını bilemeyen, ahlaki olgunluğa ulaşmamış, kendini bir şey sanan, intihar düşüncesinden bir şeyler uman, ama bunu gerçekleştiremeyen bir adam.

26 Nisan
Dünyadaki korkunç şeylerin en çirkini bir ülküye bağlanma alışkanlığıdır.
Bir kadına ondaki potansiyelden söz eden kişi boynuzlanan ilk kişi olacaktır.
Matematiksel bir şeydir bu. Evet, matematiksel.

5 Mayıs
Günaha girmek demek, yapmış olduğun bir şey yüzünden, anlaşılmaz bir şekilde, başına bir bela geleceğine, anlaşılmaz bir düzenin bozulduğuna, bunun geçmiş ve gelecekteki birtakım aksaklıklar zincirinin bir halkası olduğuna inanmak demektir. Yaşamak uzun bir toplama işlemi gibidir, arada bir toplama yanlışı yaparsan, doğru sonucu hiçbir zaman bulamazsın. Bir başka deyişle, zincirleme bir çarkın içinde kalırsın vb.

16 Mayıs
Herhangi bir sanat eserinin yaratılması için o sanat dalıyla ilgili bir çevre gerekir.

13 Eylül
Gençliğimin sona erdiğini haber veren belirtiler arasında en önemlisi artık edebiyata karşı büyük bir ilgi duymayışım geliyor. Bir zamanlar her şeye rağmen duyduğum, manevi doğrular bulma umuduyla açmıyorum kitapları artık. Okuyorum, daha da çok okuyabilmek istiyorum, ama bir zamanlar yaptığım gibi, kitaplarda bulduğum çeşitli yaşantıları ne heyecanla karşılıyorum ne de bunları parlak şiir öncesi ussal bir gürültüye dönüştürüyorum. Torino sokaklarında dolaşırken de aynı şey oluyor. Bu yerleri artık yaratma çabasını hızlandıran romantik, simgesel bir güç kaynağı olarak görmüyorum. Her keresinde, “önceden yapılmış bu” demek geliyor içimden.
Şu var ki, gençliğimde de kendime etik bir çerçeve belirliyordum; soğukkanlı araştırıcı konumunu bulunca, onu yaşıyor ve yaratıda ondan yararlanıyordum. Şimdi yaratıda ondan yararlanmayı ciddi olarak bir yana bıraktıktan sonra, yaşamanın bile bana yetmediğini fark ediyorum.

15 Eylül
Şair miyim, yoksa duygularına tutsak biri mi?

(devam edecek…)




[1] Can Yayınları, 20125 (Çev. Cevat ÇAPAN)


4 Şubat 2013 Pazartesi

Aşk Mönüsü


Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
sen ülkemin yaz geceleri gibisin
saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
beni unutma
ah! saklı gülüm
sen hem zor hem güzelsin
şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
sen memleketim kadar güzelsin
ve güzel kal

Nazım Hikmet Ran

2 Şubat 2013 Cumartesi

62.

Özlem, boş avuntuyu reddeden bilinçtir: ayrılışın acısını, ılımlandırmaya çalışmadan, olduğu gibi yüklenen bilinç - ne kendini aldatmaya ne başka birşeyle acısını hafifletmeye; 'teselli'ye yönelir: olduğu gibi kabullenir acıyı -özlenen gitmiştir; şu anda, yoktur; yarın da ne olacağı belirsizdir- pekala, öyle olsun!...

Özlem, katlanmasını bilen duygudur -
katlanabilen duygunun bilinci...

Özlem, katlanan bilinçtir.