ilkin
bir kadını kestiler soyup giysilerini
sonra kitapları
yaktılar, suları kestiler
su bir ulusun
özlemidir bu yüzden dağlara bakarlar
bir silâh olarak
alınır satılır
ve ıslatır
esirgemeden bir rençberin
boğazını
oysa ay bir ateş
gibi yağıyor
usul usul terliyor bir batık gemi
kan sızıyor bir
halkın dinmeyen uğultusundan
ve eskiden bir
şehire girdiğimi hatırlıyorum
bir şehire
yerleştiğimi hatırlıyorum
rüzgârın eskittiği
bir şemsiyeyle
suyun paslandırdığı
bir silâhla
herkes gibi bir
avuç bedenimle
yarım dirimler
yarım ölümler taşıyarak
bir denizin altından
oldukça ağır bir
denizin altından
ağzı tıkalı bir sürahi gibi
suyun yüzüne
çıktığımı
şimdi artık neyi
hatırlasam bir anı oluyor
örneğin bir adamın
içkiye düşkünlüğünü
bir kadının
sunuluşunu soyularak
kanım mı
hatırlatıyor ben mi üflüyorum
gidip toparlıyorum
bir yerlerden başkaldıran gölgemi
diyorumki ey batık
gemi
artık kar yağıyor güvercinlere
sokak alışılmış
düzenini sürdürüyor
harcayan kıllı
elleriyle
sunak kan içinde, kan içinde sunak
alıp boyuyor
gövdemizi
sokaktayım ve
herkes alışkın
hatta bekliyor onu
durmadan
bir soylunun
serinleme alışkanlığıyla
bir ağustos
akşamında
durmadan kurban,
durmadan sunu
tükenmeyen açlığına
düzenin
döğüşmeyi ve kanı
hazırlıyor
aşkın son kertesini
onu, durmadan
şimdi ey eski
gümüş, batık gemi, diyorum ki
her yerde seni
hatırlıyorum durmadan
saat kaç olursa
olsun, takvim ne derse desin
açlıkta, bir
bıçağın kabzasında ve dağda
durmak istediğimi
hatırlıyorum durmadan
itilirken ve
dövülürken ve kovalanırken
güneş batarken ve
doğarken
bir parmaklığa
dayayıp ellerimi
durmak istediğimi
hatırlıyorum durmadan
itilirken ve
dövülürken ve kovalanırken
güneş batarken ve
doğarken
bir parmaklığa
dayayıp ellerimi
durmak istediğimi
sunak inceltir
coğrafyasını
akşam bir
dinginliğe benzer kendiliğinden
ii
dünyayı en çok
sevdiğim zaman
her şeyi en çok
unuttuğum zaman sanılır
çünkü kuşların
güzle güneye gittiğine inanılır
oysa taş kırmanın
ve otel inşa etmenin mevsimi yoktur
cepte tabanca da
cigara paketi arar gibi aranır
adamoğlu hırçın bir kış gibidir
doğrusu hırçın bir
kış niteliğindedir
birden akidesi
parlayınca fosforun
dünyanın elbette
sonu vardır
yani sunak
temizlenir kandan
sunmanın önü alınır
en denize yatkın
küreklerle
ustaca biçilmiş
keresteler
ve usturlâpın en
alâsı iskenderiyeden
ve haritanın en
makbulu kanla yoklanan
sonu vardır
imdi
bu böyle nasıl bir
bahardır
bütün sürgünlerin
lâhana olarak hesaplandığı
bütün harfler
anlamını yitirmiş
bütün sokaklar
geliş geçişe dardır
ve acılar bütün
etkisini yitirmiş
gemiler bütün
limanların uğraşı
iii
dünya bir sunaktır
sonunda kalemlerin
bile sunulduğu
işte benim kanım
ortada
akmıyor artık
iv
sakinim bütün
gece boyunca
başımı değişmeyen
düşüme koyunca
lâleler kızıllaşır
menekşeler morlaşır
sütçü gelmez kapıya
vurmaz
gazeteci de öyle
bilirim
dünyanın sonu vardır
Turgut
UYAR
Toplandılar