21 Kasım 2012 Çarşamba

Kutsal Kitap’a Sevda Karışırsa: Ezgiler Ezgisi


"Nasıl anlatsam" diye ilk defa olarak bir kitap üzerinde bu kadar uzun düşündüm. Belki kafam da çok dağınık ama, sanırım hem bu yazının eski bir versiyonunu 2012'de yayımladığım ve şimdi neresinden tutsam dediğim hem de bu süre zarfında söz konusu metinle ilgili görüşlerim değiştiği için bu kadar bocaladım. 

Elimdeki kitap, kadim bir metnin, Eski Ahit'teki bir bölümün çevirisi. Kendi deyimiyle metni bir kez daha "Türkçe söyleyen" Samih Rifat, yazdığı giriş yazısında, aslında metnin eskiden beri ilgisini çektiğini, ancak işin içine girmeden önce bu kadar sorunlu bir çeviri olduğunu fark etmediğini belirtiyor. Sorunlar hem içerikle ilgili farklı yorumları, hem de çağlar boyunca yapılan çeviri yanlışlarından doğan anlam sapmalarını, Latince çevirilerle ilgili sorunları, Rönesans'ın süslü eklentilerini, "bilimsel" çeviri denemelerini ve yakın zamanların "uçuk" yorumlarını kapsıyormuş. 

Samih Rifat en iyi çeviriyi başardığının sanılmamasını ancak şimdiye kadar Türkçe'de iyi olmadığını düşündüğü çeviri için en azından ne yöne gidilmesi gerektiğini gösterebildiğini sandığını söylüyor. Samih Rifat'a göre önceki çevirilerdeki sorun, metni hiçbir zaman bir ozanın ya da deneyimli bir şiir çevirmeninin ele almamış olmasıdır; eğer metin şiir gibi ele alınırsa her şey değişecektir. Değişmiştir de. Samih Rifat, önerdiği gibi, çeviride şiiri yakalayabilmiştir.

Benim metinle ilgili, 2012 yılından bu yana değişen görüşüm, Ezgiler'in kutsal kitap içindeki varlığına şaşırmamak gerektiğiyle ilgili. Evet, bütünden aykırı gibi duruyor, ama aslında kitabın binlerce yıl önce birçoğu münferit sözlü kültür ürünü ayrı ayrı fragmanlardan sonradan bir araya getirilerek yazıya geçirildiğini düşündüğümde, artık bana Samih Rifat'a geldiği kadar şaşırtıcı gelmiyor. Bu olguyu Walter J. Ong Sözlü ve Yazılı Kültür kitabında çok iyi açıklamıştır; Jan Assmann da Kültürel Bellek'te, tekrarlanan, sık sık kopyalanarak seçilen ve merkezileştirilen, ya da tam tersine göz ardı edilerek unutulan metin oluşturma mekanizması üzerinde durur. Eski Ahit de bu mekanizmanın işleyişinin en güzel izlenebildiği örneklerden biridir. 

Burada sözü sahibine bırakıyorum, umarım sıkıcı girizgahım aşkın en eski, en saf ve doğal (en kutsal değil) ifadesiyle tanışmaktan alacağınız keyfi ve şaşkınlığı etkilemez. Metnin estetiği ise şüphesiz kadim ozanların çağlar boyu tekrarlayarak mükemmelleştirmelerine olduğu kadar Samih Rifat'a da borçludur: 


“Kutsal Kitap’ın sayfalarını karıştıran birinin onunla karşılaştığında şaşırmaması olanaksızdır. Yalvaçların, kralların, firavunların, günahkar ecelerin, çobanların ya da kölelerin birbiri ardından sahneye çıkıp indiği, baştan başa savaş, göç, öç alma, kıtlık, katliam, yıkım, ölüm, kösnü öyküleriyle ve eskil bir tarih kitabı söylemiyle süregiden  Eski Antlaşma (Ahd-i Atik) metinleri arasında bir çiçek bahçesi gibi durur Ezgiler Ezgisi. Öğütler, yasalar, kurallar, meseller, korkutmacalar arasında birdenbire aşktan, sevdadan, ayrılıktan, kavuşmalardan söz açar. “Tanrı her işi, her gizli şeyi yargılayacaktır, ister iyi, ister kötü olsun” dizelerinin hemen ardından (Türkçe çevirinin esas aldığı sıralamada Ezgiler’den önce yer alan Vaiz’in son dizeleridir bunlar) “Öpücükler versin bana ağzıyla!” dizesi gelip patlayıverir birdenbire ve Kutsal Kitap’ın ağırbaşlı, kutsallık yüklü, çoğu kez ürkünç dünyası içinde, yeni, bambaşka bir dünyaya bir pencere açılır. Kutsal Kitap’ın dinsel konulardan uzaklaşan tek bölümü değildir Ezgiler. Ama dilinde, biçeminde, başka bölümlerle karşılaştırılamayacak bir imge zenginliği, tartışılmaz bir güç vardır. Tüyler ürpertici güzellikte dizeler, unutulmaz söz dizileri gelip geçer okurun önünden. Üstelik sözü edilen şeyler de, kutsal bir kitaba yakışmayacak kadar tenseldir çoğu kez: Sevgilinin “mür” damlayan dudaklarından, kulelere benzeyen boynundan, ceylanın ikiz yavruları gibi oynaşan memelerinden, içi şerbet dolu bir kupaya benzeyen dişiliğinden dem vurulur. Sekiz uzun şiir boyunca süregiden ve kim tarafından söylendiği çok da iyi anlaşılmayan bu sevda sözlerinden sonra, Kutsal Kitap, Yeşaya’nın ilk dizeleriyle eski biçemine döner: 'Ey gökler, dinleyin, ey yeryüzü kulak ver! Çünkü Rab konuşuyor: Çocuklar yetiştirip büyüttüm, ama bana başkaldırdılar…' Büyü bozulmuş ya da en azından başka bir büyüye bırakmıştır yerini.

Saydığımız özellikleriyle, Kutsal Kitap’ın, çok değişik yorumlara yol açmış ve çözümsüz görünen gizemlerinden, bilmecelerinden biridir Ezgiler Ezgisi (ya da Ali Ufki Bey’in çevirisindeki eski adıyla Neşideler Neşidesi)… Yahudiler, Ezgiler Ezgisi’nin Tanrıyla İsrail halkı arasındaki sevgiden, Hıristiyanlar ise, İsa’yla kilisesi arasındaki aşk ilişkisinden dem vurduğunu söylerler size. Yahudi yorumcular için, “sevgilinin memeleri arasında yatan mür kesesi” Tanrı’yla bir melek arasında duran İbrahim, metinde sözü geçen tilkiler, Suriyeliler ve Mısırlılardır. Hıristiyanlar için aynı tilkiler, Yahudileri simgeler. İki taraf da, savlarını kanıtlamak için bin dereden su getirirler. Ve örneğin Paul Claudel gibi büyük bir ozan, Kutsal Kitap’ta on-on iki sayfaya sığan, toplam 117 “ayet”lik bu şiirlerde sözü edilen sevinin tensel değil göksel bir sevi olduğunu kanıtlamak için beş yüz otuz sayfalık, epeyce sıkıcı bir kitap yazar. Öte yandan yukarıda da söylediğimiz gibi Kutsal Kitap’a iyice yabancı bir parçadır Ezgiler Ezgisi ve birkaç kez Kutsal Kitap’ın dışında tutulması gerektiğini savunanlar çıkmıştır. Biçem ve dil özelliklerinden İ.Ö. 450 dolaylarında kaleme alındığı sanılan bu metin, düpedüz erotik bölümleriyle, “Tanrı’yla halkı arasındaki sevgi” masalına çok da inanmayan sofu hahamları rahatsız etmiştir besbelli…”
s. 9-10.



Ezgiler'den birkaç dize ya da ayeti (! :)) kitabı edinip okumanız dileğiyle buraya alıyorum:

I, 15
İşte güzelsin sevgilim güzelsin işte
Gözlerin iki güvercin

IV, 9
Yüreğime dokundun kızkardeşim kadınım
Yüreğime dokundun tek bakışınla
Tek halkasıyla saçının

VI, 5
Gözlerini çevir benden
Başımı döndürüyor bakışın
Saçların bir keçi sürüsü sanki
Gilat dağından akan

VIII, 6
Mühür gibi koy beni yüreğinin üstüne
Mühür gibi kolunun üstüne
Çünkü ölüm gibi güçlüdür sevi
Ölüler ülkesi gibi sarptır tutku
Ve alev yanığıdır yanıkları
YHVH’nin alevi


Kutsal Kitap’ta tensel aşka yer veren, bir vaha-metin olan Ezgiler Ezgisi, 2007 yılında aramızdan ayrılan Samih Rifat’ın 2002 tarihli çevirisiyle, zaten güzelken tadından yenmez hale gelmiş.  S. Rifat, bu öykü-şiire yazdığı girişi, şöyle bitiriyor:

“ 'Mühür gibi koy beni yüreğinin üstüne' diyor Ezgiler’in adsız ozanı, 'Mühür gibi kolunun üstüne/Çünkü ölüm gibi güçlüdür sevi.' Bu sözün –şiirsel tadı ötesinde– ne denli gerçek olduğunu anlamak için yaşamda bir kez âşık olmak yetmez mi?"

Kutsal Kitap’a Sevda Karışırsa (önsöz, 2002)
Ezgiler Ezgisi, Can Yayınları, 2008

(Chagall'ın desenleriyle)


Edit: 14.2.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder